1 Ocak 2019 Salı

İLK YAP İŞLET DEVRET MODELİ DERSAADET (İSTANBUL) SU ŞİRKETİ VE DURUSU KÖYÜ (TERKOS) HAKKINDA BAZI BİLGİLER



İLK YAP İŞLET DEVRET MODELİ DERSAADET (İSTANBUL) SU ŞİRKETİ VE DURUSU KÖYÜ (TERKOS) HAKKINDA BAZI BİLGİLER

18.01.2021

 

İstanbul’a basınçlı su teminine yönelik çalışmalar Sultan Abdülaziz döneminde başlar. 1868 yılında Londra, Paris ve Viyana’yı içine alan bir seyahate çıkan Sultan Abdülaziz’e Paris’te iken Sen nehrinden pompajla şehre verilen su tesisatı da gösterilmiştir. Fransız sermayeli su şirketine, bu gezinin olumlu etkisi ile imtiyaz verdiği rivayet edilmektedir.

 

1874 yılında, hariciye teşrifatçısı Kamil Bey’e (İstanbul’un ilk belediye başkanı olarak da görev yapmıştır) ve mühendis Terno (Ternau) Bey’e padişah tarafından verilen imtiyaz ile İstanbul’un Beyoğlu, Galata, Haliç’in batı sahilleri, Boğaziçi’nin Rumeli yakası dâhiline basınçlı su verilmesi için tesisler yapılması kararlaştırdı. Bu imtiyaz, 1887 yılında, İngiliz ve Fransız sermayesinin mücadelesinden galip çıkan, Dersaadet Su Şirketine devredilmiştir. Devir sözleşmesiyle birlikte imtiyaz süresi de 1882 yılından geçerli olmak üzere 75 yıl olarak yeniden belirlenmiştir.

 

İmtiyaz sahibi bu çok ortaklı Fransız sermayeli Osmanlı Anonim Şirketinin faaliyete başlaması kolay olmamış, imtiyaz müddetinden yaklaşık dokuz yıl sonra faaliyete başlayabilmiştir.

 

Su satışı, abonelik usulüne göre su saati ile yapıldığı gibi farklı şekillerde de satış yapılmıştır. Şirketin su satış biçimi Osmanlı’da bir ilk olma özelliği taşımaktadır. Şirket kendinden sonra kurulan su şirketlerine model olmuş, onlara öncülük etmiştir.

 

İmtiyaz sözleşmesi de oldukça dikkat çekmektedir. Sözleşmede yer alan bir madde gereğince şirket, hastane, askeri birimler gibi kurumlara ve yangınlara ücretsiz su vermeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Ticari amaçla kurulan bir şirkete bu tür maddeleri kabul ettirmek dikkate değerdir. Nitekim bu madde ilerideki  yıllarda Şirketle Devlet arasında problemlerin çıkmasına yol açmıştır.

 

Şirket, Cumhuriyetten sonra da çalışmasına devam etmiş, 1932 yılında millileştirilerek şimdiki İSKİ’nin temelini oluşturmuştur. Şirket, Cumhuriyetin ilk millileştirilen şirketi olması açısından önem taşır.

 

İlk yap işlet devret modeli de diyebileceğimiz Dersaadet Su Şirketinin imtiyaz sözleşmesini ve daha sonraki düzenlemeleri konu alan bazı araştırmalar vardır. Bu araştırmalarda daha çok olayın mühendislik yönü üzerinde durulmuştur. İlhami Yurdakul’un ‘Aziz Şehre Leziz Su’ adlı kitabına konu araştırmada şirket ile devrin hükumeti arasında sözleşmenin yorumundan kaynaklanan sorunlar ele alınıp incelenmiştir. Kitapta bu konuda çok değerli tespit değerlendirmelere yer verilmiştir. İmtiyaz Sözleşmesinde “….tedavüle çıkarılacak hisseler ashabı beyyninde bir Anonim Osmanlı Şirketi akd ve teşkil olunmuş ve işbu şirket kavanin ve nizamat ve mehakim-i saltanat-ı seniyye ahkâmına tabi olup (Dersaadet Su Şirketi) ismiyle tevsim kılınmıştır.” hükmü yer almaktadır. Osmanlı Devletinin mali durumunun en kötü olduğu dönemde yapılan bu sözleşmede, sözleşmeden kaynaklanacak ihtilafların Osmanlı Devletinin kanunlarına göre Osmanlı Devletinin mahkemelerinde çözülmesi kararlaştırılmıştır. Nitekim uygulamada çıkan sorunların çözümü için Osmanlı Mahkemelerine müracaat edilmiştir.

 

Osmanlı Devletinin her bakımdan en zor günlerinde imzalanan söz konusu sözleşmede yabancı sermaye imtiyaz mahiyetinde haklar verilmişse de Devletin hükümranlık haklarından olan taviz verilmemiştir. Şirket her ne kadar Fransız sermayesi ile kurulmuş ve sermayedarlarının çoğu Fransız olmasına rağmen doğrudan doğruya Osmanlı kanunlarına bağlı olup; yabancı bir ülkenin müdahalesine açık değildir.

Bu şirketler çeşitli bahanelerle gerekli yatırımları yapmadıklarından yeterli hizmet vermemekteydi. Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul için hayati önem arz eden su meselesinin imtiyazlı şirketler tarafından çözümlenemediği görülerek yabancı şirketin millileştirilmesine karar verilir.

Akdedilen mukavele ile Fransız sermayeli Dersaadet Su Şirketi Devletçe satın alınmış ve 1 Ocak 1933 tarihi itibarıyla İstanbul Sular İdaresine devredilmiştir. Bu satın alma ve devir işlemleri için de Atatürk’ün talimatıyla Mühendis Yusuf Ziya Erdem Bey görevlendirilmiştir. Yusuf Ziya Erdem Bey sonraki 12 yıl boyunca İstanbul Sular İdaresi Genel Müdürü olarak görev yapacaktır.

Önemle belirtmeliyiz ki, Genç Türkiye Cumhuriyeti bir yandan Duyunu Umumiye artığı Osmanlı Devletinin borçlarını öderken diğer taraftan Osmanlı Devletinden aldığı imtiyazlarla faaliyet gösteren bu ve benzeri yabancı sermayeli şirketlerle anlaşma sağlayarak bu şirketleri devralmıştır.

1885 yılında Terkos Pompa İstasyonu, 600 mm çapında döküm boru iletim hattı, 37 km kargir galeri hattı, filtre tesisleri, şehir su şebekesi ve semt havuzları tamamlanarak şehre ilk basınçlı su verilmeye başlandı. Pınarbaşı tepesine kadar 600 mm döküm boru ile pompalanan su buradan Kağıthane’ye kadar kendi cazibesiyle beton galeri içinden akmakta buradan şehre dağıtılmaktaydı.

Pınarbaşı'ndaki, su basıncını dengeleyen denge bacası, rezerv su deposu gibi tesislerin yer aldığı yapılar 2000 yılından sonra parçalanarak söküldü. Bana göre bu tesisler de tam bir sanat yapılarıydı. Bu tesislerin yakın çekim fotoğrafları arşivlerde inşallah bulunabilir. Beton galeri ve tesislerin olduğu yerde şimdi İstanbul Havaalanı var. Kemerburgaz tarafında beton galeri halen yer yer mevcuttur. İSKİ yetkilileri bu güzelim tesislere neden sahip çıkmadı anlamak mümkün değildir.

Terkos (Durusu) köyü ile Karaburun Köyü (şimdi mahalle) arasında kömür nakli amacıyla kurulan dekovil hattı 1970 yıllara kadar çalışır vaziyette idi. Bu hat ile, yaz aylarında, Terkos-Karaburun arasında plaja gidecek halk taşınırdı. Bu hatta maalesef sökülerek yok edildi

İstanbul’a Terkos Gölü’nden basınçlı su verilmeye başlanması ile birlikte şehrin alt yapı gelişmeleri yaşaması aynı döneme rastlar. Bu dönemde ulaşım, elektrik, havagazı gibi altyapı konularında İstanbul’da Avrupa şehirlerine benzer bir gelişme yaşanmıştır. 

İstanbul’a içme suyu temin etmek gayesiyle kurulan ve 1967 yılına kadar kullanılan Terkos’taki buharlı pompalar 3 grup halinde 6 adet olup her grup 100 Hp gücündedir. Her grup günde 11.000 m3 su basma kapasitesindedir. Kuruluşu itibarıyla günde 33.000 m3 su verme kapasitesinde olan tesisin enerji kaynağı ise Ereğli ve Zonguldak’ta bulunan kömür ocaklarından elde edilen yüksek kalorili taş kömürüdür. Kömür, Eylül–Ekim aylarında gemilerle Karaburun Köyüne, oradan demiryolu (dekovil) ile Terkos’a ulaştırılmıştır. 

1935-1936 yıllarında sisteme yeni buharlı pompalar alınması düşünülmüş, makine ve kazan daireleri ile baca inşaatına başlanılmıştır. Hathron Davey markalı makine ve kazanlar İngiltere’den satın alınarak 1938 yılında montaj işi tamamlanmış ve yeni ünite devreye alınmıştır. Eski bacanın yetersiz olduğu görülünce 1954 yılında +70 m kotlu yeni beton baca inşa edilmiştir. Hathron Davey ile birlikte diğer buharlı pompalar 1967 yılına kadar çalıştırılmıştır. Bu makinenin bir eşinin batan Titanik gemisinde de kullanıldığı söylenmektedir. Devasa büyüklükteki bu makinelerin İstanbul’a gemi ile gelen parçaları beş çift mandanın çektiği arabalarla İstanbul’dan Terkos’a taşındığı rivayet olunur.

Terkos’da 1928 yılında buhar enerjisinden yararlanılarak kurulan elektrik tesisleri de Türkiye’deki elektrik üretim ünitelerinin ilk örneklerindendir. Üretilen elektrik enerjisi tesislerde ve Terkos köyünde kullanılmıştır.

1947-1950 yılları arasında 2 adet 300 HP Bergeron pompa ile 3 adet 180 HP Worthington elektrikli pompa satın alınarak çalıştırılmıştır.

Çatalca Muharebeleri hakkında yazılan kitaplardan edindiğimiz bilgilere göre: Balkan Harbinde Çatalca bölgesindeki su kaynakları işgalci askerlerin eline geçmesine rağmen su şirketi çalışmasına devam etmiştir. Türk kuvvetleri de, güvenli olduğu için su ihtiyaçlarını Terkos gölünden temin etmişlerdir.

 

Durusu (Terkos) Köyündeki tarihi tesisler İSKİ Genel Müdürlüğünce 2010 yılında müze olarak düzenlenmiş ancak her nedense bu güne kadar halkın ziyaretine açılmamıştır. Terkos pompa tesisleri ülkemizin ilk buharlı pompa istasyonu olması itibarıyla bugün bir teknoloji müzesi niteliğindedir. Bu müze uzun zamandır atıl vaziyette beklemektedir. En son olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamaoğlu'nun bu tesisleri ziyareti sırasında verdiği talimatla tesislerin yeniden restorasyon çalışmalarına başlandığını sevinerek öğrendik. İnşallah bu defa tesisler ziyarete açılacak hale gelir.

 

 

 

DURUSU (TERKOS) KÖYÜ:

Terkos köyünün ismi 1980 yılında ‘Durusu’ olarak değişmiştir. Halen resmi kayıtlarda ‘Durusu’ olarak geçer. Bu köy ve göl hakkında kısa bilgi verirsek: Roma ve Bizans dönemlerinde, Terkos bir iç kale ve liman olarak kullanılmıştır. Terkos Kaleiçi mevkiinde gölün sıfır kotlarında kale duvarlarında hala eski limanın kalıntıları görülmektedir. Terkos kalesi Roma ve Bizans dönemlerin de önemli bir manastır ve kilise olarak bir uç karakol gibi görev yapmıştır. Terkos( Terkan) Metropolitliği'ne bağlı bir Rum köyü idi. Metropolit'in unvanı Terkos ve Neokirion Piskoposu idi. Terkos yöresinde Türklerin sayısı artıp Rumların sayısı azalınca, Metropolitlik de Tarabya'ya taşınmıştır.

Roma döneminden kalma sur ve liman kalıntıları Terkos gölünün oluşumuna da ışık tutmaktadır. Kumulların oluşturduğu bent ile Terkos körfezi denizden ayrılarak göl oluşmuştur. Istıranca dağlarından gelen derelerin suyu gölün suyunu zamanla tatlı su haline dönüştürmüştür. Göl yüzeyinin giderek küçülmesine neden olan kumulların daha fazla ilerlemesini önlemek için 60’lı yıllarda kumullar toprakla kaplanıp ağaçlandırılmıştır. Bugün göl ile deniz arasında 1-3 kilometre genişliğinde, 25-30 kilometre uzunluğunda bir orman oluşmuştur. Bu ormana insan eli değmediğinden bu alanda her türlü yabani hayvandan oluşan vahşi bir hayat hüküm sürmektedir. Yüzerek bu bölgeye geçen evcil hayvanlar burada yabanileşmiştir.

Terkos ile Karaburun köyü arasında, su pompalarına kömür taşımak amacıyla kurulmuş olan dekovil(tren) hattı 1975 yılına kadar çalıştı. 1967 yılında kömürle çalışan makineler devre dışı kaldığından, dekovil hattıyla yaz aylarında Karaburun plajına insan taşınıyordu ve son derece nostaljik hali vardı. Çocukluğumuzda bu trenle (Biz tren olarak adlandırıyorduk) çok seyahat ettik. Daha sonra lokomotif çürümeye terk edildi ve raylar söküldü. Rayların geçtiği yaklaşık 5 kilometre uzunluğundaki arazi İSKİ Genel Müdürlüğü adına tescilliydi. Hattın geçtiği bu parsel de diğerleri gibi kadastro çalışmasıyla maalesef tarihe karıştı. En son olarak yok edilen bu hat keşke bu hat korunabilseydi.

İstanbul’da, Ağaçlı civarındaki kömür madenlerinin Silahtarağa elektirik santraline taşınması için oluşturulmuş dekovil hattı da aynı akıbete uğramıştır. Bugün bu hatların resimlerine bakarak geçmişi hatırlamaktayız.

İstanbul’un taşrası diyebileceğimiz yerlerdeki tarihi eserler maalesef çok az bilinmekte olduğundan korunamamaktadır.

 




















































































































Durusu (terkos) su pompalarının konuşlanacağı binaların inşaatı 1800'lü yıllar 



NOT:

1)İstanbul’a su taşıyan Roma dönemi su kanalları kalıntıları ve İkinci Dünya harbinde Muhtemel Alman çıkarmasını ve saldırısını önlemek amacıyla Karaburun sahilinde inşa edilen top koruganları (Çakmak Hattı), Balkan Muharebesinde Çatalca savunması hakkındaki notlarımı ileride aktarmayı düşünüyorum. 
2) Terkos su tesisleriyle ilgili araştırmaya https://polen.itu.edu.tr/handle/11527/10143 adresinden ulaşabilirsiniz.
3)Dersa'adet Su Şirketiyle ilgili olarak daha fazla bilgi almak isteyenler bu konuda hazırlanmış doktora tezlerinden ve diğer yayınlardan yararlanabilirler. 













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

    1941.   İkinci Dünya Savaşı patlamıştı.   Barbarossa Harekatı başladı, Sovyetler Birliği'nin Nazi Almanyası tarafından işgal edilme ...