TÜRKİYE’DE
ORMAN MÜLKİYETİ VE İSTANBUL HAVAALANI ARAZİSİNİN
KISA HİKAYESİ
Son günlerde, İstanbul Havaalanı inşaatı ve yer seçimiyle ilgili
haberler ve tartışmalar basında ve sosyal medyada sıklıkla yer almaktadır. Havaalanı
inşaatının ilk fazı tamamlanıp hizmete açıldığından bu tartışmaların günümüze
pek faydası olmasa da, ileride İstanbul’daki orman arazileri üzerinde yapılacak
yatırımlarda ‘kamu yararı’ kararı alınırken dikkate alınmasını dileriz. Yaşadığımız
korona salgını Türk toplumunun çevre koruma bilincini ve algısını biraz
olsun değiştirir de, ormanların ve yeşil alanların kullanılması konusunda toplum
bundan böyle daha hassas olur.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 169. Maddesinin ikinci fıkrasında: “Devlet
ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe
yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu
yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.” denilmektedir. Bu maddeye
göre, orman arazilerinin mülkiyeti devir edilememektedir, ancak kamu yararı
kararı alınıp orman arazileri üzerinde uzun süreli irtifak hakkı kurularak orman arazileri üzerinde her türlü
yatırım yapılabilmektedir. İstanbul Hava Alanı da, kamu yararı kararı alınarak, orman
arazileri üzerinde irtifak hakkı kurulmak suretiyle inşa edilmektedir.
Bu yazımızda, ülkemiz orman varlığının korunması bağlamında, orman
mülkiyetinin tarihi gelişimi, orman dışına çıkarma işlemleri ve tapu kaydına
göre orman vasfında olan İstanbul Hava Alanı arazisinin mülkiyeti hakkında özet
bilgiler vererek konuyla ilgili görüşlerimizi aktaracağız.
I-ÜLKEMİZDE ORMAN MÜLKİYETİNİN TARİHİ GELİŞİMİ
Ülkemizde
orman mülkiyetinin tarih içindeki gelişimiyle ilgili açıklamalara geçmeden önce
‘orman’ tanımı üzerinde kısa açıklama
yapalım: Orman tanımı ‘biyolojik’ ve ‘hukuksal’ açıdan yapılmaktadır. Orman Kanununda:“Tabii olarak yetişen veya emekle
yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları, yerleriyle birlikte orman sayılır”
denilmektedir. ‘Ağaç’,‘Ağaççık’ tanımları yönetmeliklerde yapılmıştır. Bu
tanıma göre bir yerin orman olup olmadığına veya orman vasfını kaybedip
kaybetmediğine orman mühendislerinin de içinde bulunduğu kadastro komisyonları
karar vermektedir. Bize göre bu komisyonların hiç olmazsa SİT alanlarını
belirleyen komisyonlar kadar özerk olmalarında fayda var. Bu komisyonlar sadece memurlardan oluşmamalıdır.
Bu kısa
açıklamalardan sonra, ülkemizde orman mülkiyeti kavramı ve gelişimi üzerine
özet bilgileri Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet Dönemi ayrımı üzerinden
vereceğiz:
Osmanlı
İmparatorluğu Dönemi:
1)Tanzimatın ilanına kadar olan dönem( Cibal-i Mübaha Dönemi)
2)Tanzimatın ilanı,
3)1858 Arazi Kanunnamesi,
Cumhuriyet Dönemi:
1)1924 Anayasasında değişiklik ve 1937 tarihli 3116
sayılı Orman Kanununun kabulü,
2)1945 yılında ormanların devletleştirilmesine ilişkin
4785 sayılı Kanunun kabulü,
3)1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanununun kabulü,
4)1961 ve 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarının kabulü
ve orman dışına çıkarma.
Bu dönemler
kendi içinde fazlara ayrılabileceği gibi dönem sayısı artırılabilir. Bu ayrıma
göre konuyu kısaca açıklamaya çalışalım:
I) Osmanlı İmparatorluğu Dönemi:
1)Osmanlı İmparatorluğunda Tanzimat’ın
ilanına kadar ormanların mülkiyetiyle ilgili düzenlemelerin çok sınırlı
olduğunu söylemek mümkündür. Ordunun, bazı kamu kurumlarının ve vakıflara ait
hastanelerin ve diğer kamu tesislerinin kereste, yakacak ve gelir ihtiyacının
teminine yönelik olarak bazı ormanların özel amaçla tahsis edildiğini
biliyoruz. İstanbul Terkos yöresindeki ve Trakya’daki Istıranca ormanlarının miri
araziden Guraba Hastanesi Vakfına tahsis edilmesi gibi. Bu dönemde, ormanların
işletmesini kolaylaştıran teknoloji gelişmediğinden, ormanların korunmasına
yönelik endişenin olmadığını, hatta ormanların işletmesinin teşvik edildiğini
söylemek mümkündür.
Osmanlı
Devleti’nde orman konusunda ilk işlemlerin Fatih Sultan Mehmet zamanında
gerçekleştiği görülmekte, Kanuni dönemine doğru daha da yoğunlaştığı konusunda
bilgilere ulaşılmaktadır. Bununla birlikte, bu ilgi sadece İstanbul ile sınırlı
olup orman kaynaklarının yönetimiyle ilgili ülke genelini ilgilendiren hükümler
söz konusu değildir. Zira, İstanbul ve civarındaki ormanlar savunma ve sarayın
ihtiyaçları bakımından stratejik öneme haizdir. Bu bakımdan İstanbul ormanları
her zaman devletin, özel olarak, gözetim ve denetimi altında olmuştur.
2)Tanzimat
Fermanının ilanı sonrası, 1858 yılında Arazi Kanunnamesinin kabulüyle birlikte tapu
teşkilatı ve tapu uygulaması yeniden ele alınarak özel ve tüzel kişilerin
tapuya dayalı taşınmaz edinmesi yeni esaslara bağlanmıştır. Kırım savaşı
sonrası, Devletin artan gelir ihtiyacına çare bulmak için, Fransa’dan getirilen
uzmanların da etkisiyle, ormanlardan gelir sağlanabileceği düşünülmüş, bu
amaçla 1869 yılında “Orman Genel Müdürlüğü” (Orman Müdüriyeti Umumiyesi) adı
altında bir örgüt kurmuştur. Yeni kurulan ormancılık
örgütü Maliye Bakanlığı’na bağlanmıştır.
1869
Yılında devlet ormanlarının kullanım kurallarını düzenleyen Orman Nizamnamesi
yürürlüğe kondu ise de, uygulamada ormanların korunmasına yönelik radikal
tedbirlerin alındığı söylenemez. Yine de, Nizamname ormanların korunmasına
yönelik ilk düzenleme olması bakımından önemlidir. Orman Nizamnamesi 1937
yılına kadar yürürlükte kalmıştır. Bu dönemde Hoca Ali Rıza Efendi tarafından
1913 yılında “Orman ve Mera Yasası” adı altında bir kanun tasarısı hazırlanmış
ancak kanunlaşamamıştır. Bu yasa tasarısının gerekçesinde Türkiye ormancılık
tarihine ışık tutacak çok önemli değerlendirmeler ve tespitler yer almaktadır.
Ülkemizde, Mera Kanununun 1998 yılında yürürlüğe girdiği düşünülecek olursa bu
tasarının ne kadar ileri bir anlayışla hazırlandığı daha kolay anlaşılır.
Arazi Kanunnamesindeki sınıflandırma
orman mülkiyetinin de temelini oluşturur. Arazi Kanunnamesine göre imparatorluk
arazileri: Mülk Arazi, Miri arazi, Vakıf Arazi, Metruk Arazi, Mevat Arazi
olarak beş ana kısma ayrılır. Bunları kısaca açıklarsak:
Mülk Arazi(arazi-yi
memluke):Kısaca, özel mülkiyete konu olabilen araziler olarak da tanımlayabiliriz.
Bu arazilerde kendi içinde mülkiyet hukuku bakımından dörde ayrılır. Bu
araziler diğer mallar gibi alınıp satılabilirler ve sahibinin ölümü halinde
mirasçılarına intikal eder.
Miri Arazi
(arazi-yi emiriyye): Bu arazilerin çıplak mülkiyeti Devlete, kullanım hakkı
şahıslara (mutasarrufa) aittir. Mutasarrufun kullanım hakkı mirasçılarına intikal
eder. Bu hakkın, Devletin izni olmadan başkalarına satışı ve devri yapılamaz.
Vakıf Arazi(arazi-yi
mevkufe): Bu tür arazi belli bir amaca vakfedilmiş olan arazi türüdür. Mülk
araziden vakfedilmişse ‘sahih vakıf arazi’, Miri arazilerden vakfedilmişse ‘gayri
sahih vakıf arazi’ olarak adlandırılır.
Metruk Arazi(arazi-yi
metruke):Bu tür araziler kamunun istifadesine tahsis edilmiş arazilerdir. Yollar,
meralar, vb. araziler bu kapsamdadır.
Mevat Arazi(arazi-yi
mevat) olarak: Bu tür arazilerin sahibi ve zilyedi olmaz. Devletin hüküm ve
tasarrufu altındaki araziler olarak da tarif edebiliriz.
Ormanlar,
sayılan bu arazi türlerinin hangisi üzerinde yer alıyorsa o arazinin tabi
olduğu hükümlere tabi olur. Metruk arazi üzerindeki orman hangi köy veya
kasabada ise o köy veya kasabanın kullanımına tahsis edilmiş sayılır.
Yukarıda sayılanlara ek olarak, Cibal-i
Mübaha (Mübah Dağ) olarak kabul edilen ayrı bir sınıf orman vardır ki, bu orman
sınıfı Arazi Kanunnamesinde yer alan sınıflandırma kapsamında değerlendirilmez.
Cibal-i Mübaha ormanlar, Allah vergisi bir kaynak olarak herkesin dilediği
zaman ve miktarda, hiçbir kısıtlama olmaksızın serbestçe yararlanabileceği yerlerdir.
Cibal-i Mübaha’daki ormanlar Orman Nizamnamesi kapsamında değildir. ‘Cibal-i
Mübaha’ olarak kabul edilen, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bu ormanların
bazı bölümlerinin intifa(kullanma) hakkı belli şartlarla, vatandaşlara ve
vakıflara bırakılması mümkündür.
1870 Tarihli Orman Nizamnamesinde, ormanlar:1-Devlete ait ormanlar,2-Vakıflara ait ormanlar,3-Kasaba veya kur'aya ait baltalıklar,4-Şahısların elinde bulunan korular,
olarak dört kısma ayrılmıştır.
II-Türkiye Cumhuriyeti Dönemi:
1-1924 Anayasası Değişikliği Sonrası Dönem:
Cumhuriyetin
ilk yıllarında, ormanlar üzerinde özel mülkiyetin kabulüne izin veren Osmanlı geleneğinin
devam ettirildiğini görmekteyiz.
Kurtuluş
savaşı yıllarında orman köylüsünün ağır ekonomik koşullarının iyileştirilmesine
yönelik olarak kabul edilen, 19 Ekim 1920 tarihinde yürürlüğe giren 39 sayılı
Baltalık Kanunu ile öteden beri geçimini odunculuk, kömürcülükle sağlayan orman
köylüsüne ormanlardan daha fazla yararlanmaları için bazı ilave imkanlar tanınmıştır.
Bu kanun uzun süre yürürlükte kalmamış 1924 yılında yürürlükten kaldırılmıştır.
Ormanların
devletleştirilmesine anayasal zemin hazırlamak amacıyla 05.02.1937 tarihli ve
3115 sayılı Kanun’la 1924 Anayasasının kamulaştırmayı düzenleyen 74. Maddesi
değiştirilerek ormanların devletleştirilmesine yasal zemin oluşturulmuştur. Bu
değişikliğe göre; ormanların Devlet tarafından idare edilmesi için yapılacak
kamulaştırmalar ve kamulaştırma bedelleri ile bu bedellerin ödenme şekli özel
kanunlarla düzenlenecektir.
-3116 Sayılı Orman Kanunu
1924
Anayasasında yapılan değişiklik doğrultusunda 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı
Orman Kanunu’nun geçici 1. Maddesiyle özel mülkiyette bulunan ve belli bir
büyüklüğün üzerinde olan ormanların devletleştirilmesi öngörülmüştür Ancak, 3116
sayılı Kanun ormanlar üzerinde özel mülkiyeti tamamıyla reddetmiş değildir.
3116
Sayılı Kanun Türk ormancılık tarihinde devrim olarak kabul edilmektedir. Kanun
ormancılık alanında yeni esaslar getirmiştir, özellikle devlet orman mülkiyeti
ve işletmeciliğine geçiş ile parasız yararlanma (Cibal-i Mübaha) hakkının
ortadan kaldırılması açılarından önemlidir. Prof. Dr. Cantürk GÜMÜŞ tarafından
hazırlanan ‘Türk Orman Devrimi’ adındaki kitabın ön sözünden alınan pasaj aynen
şöyledir: “ ‘Türk Orman Devrimi’ başlıklı bu kitap, Türkiye ormancılık tarihinin
en önemli yazılı belgesi ve ülkemizin çağdaş ormancılığa geçişinin simgesi olan
3116 sayılı Orman Yasasını incelemek amacıyla yazılmıştır. Yasa, Atatürk’ün son
devrimidir. Nasıl bir devrim olduğunun anlaşılması için, neyi, nasıl
değiştirdiğinin incelenmesi gerekir. Bu nedenle kitapta öncelikle Osmanlı
dönemindeki ormancılık anlayışı ele alınmıştır.”
3116
Sayılı Kanuna göre ormanlar dört kısma ayrılmıştır:
1-Devlet Ormanları, 2-Umuma
mahsus ormanlar (Köy,Belediye,Hususi İdareler), 3-Vakıf Ormanları, 4-Hususi
ormanlar,
-4785 Sayılı Kanun, Ormanların Devletleştirilmesi
Ormanların,
devlet mülkiyetine geçirilmeden korunamayacağı düşüncesinden hareketle 1945
yılında çıkarılan 4785 sayılı Kanunla, tüm ormanlar ‘hiçbir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın’ devletleştirilmiştir.
Kanunun gerekçesinde, ormanların toplumun bütününe hitap eden faydalara sahip
olduğu, bu faydaların devlet tarafından tüm halka eşit şekilde dağıtılması
gerektiği, ormanların işletilmesinin büyük sermaye gerektirdiği, bu nedenlerle
ormanların devlet mülkiyetine geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Kanunun 1.
maddesine göre, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte gerçek veya tüzel ve özel
kişilere, vakıflara, köy, belediye, özel idare gibi kamu tüzel kişiliklerine
ait ormanların tamamı, birkaç istisna hariç, Kanunun Resmi Gazetede yayınlanma
tarihinde devletleştirilmiş sayılmıştır. Devletleştirme bedeli arazi vergisine
matrah olan bedel olarak belirlenmiştir. Ancak, bu şekilde belirlenen bedel
1936 yılı arazi vergisine matrah olan değerin iki katını geçemeyecektir. 1961 Anayasasıyla,
Anayasa Mahkemesi oluşturulunca bu Kanun Anayasa Mahkemesince incelenmiş ve devletleştirme
bedeline ilişkin hüküm Anayasadaki ‘gerçek değer’ esasına uymadığından
Anayasaya aykırı bulunarak 23.06.1963 tarihli ve E: 1963-141, K:1964-50 sayılı
karar ile iptal edilmiş, 4785 sayılı Kanunun diğer hükümlerinin ise Anayasaya
aykırı olmadığına karar verilmiştir.
4785
Sayılı Kanundaki, ormanların ‘hiçbir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın’ devletleştirileceğine
dair hükmün, 1961 Anayasasına aykırı olduğu iddiasıyla mahkemelerce ve bazı
siyasi parti gruplarınca açılan davalar ve daha sonra 1982 Anayasasına aykırı
olduğu iddiasıyla açılan davalar Anayasa Mahkemesince reddedilmiştir (Anayasa
Mahkemesinin 19.02.1985 tarihli ve E:1984-15, K:1985-5 sayılı kararı). Anayasa
Mahkemesi, ormanların ‘hiçbir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın’ devletleştirileceğine
dair hükmün bir zorunluluktan kaynaklandığına ve kamu yararına olduğuna karar
vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararları incelendiğinde, mahkemenin 4785 sayılı
Kanunun iptaline yönelik kararlarının gerekçesini yazarken zorlandığını anlamak
zor değildir.
1950
Yılında kabul edilen 5658 sayılı Kanunla, 4785 sayılı Kanunla özel şahıslara ait olup devletleştirilen
ormanların iadesine imkan tanınmışsa da verilen sürenin kısa tutulması ve talep
şartına bağlanması nedeniyle iade uygulaması son derece kısıtlı olmuştur.
Ancak, az da olsa bazı kişiler, 5658 sayılı Kanundan istifadeyle, devletleştirilen
ormanlarını geri almışlardır. Bugün mevcut özel ormanlar bunlardır. 4785 sayılı
Kanunla devletleştirilen ormanların içinde veya bitişiğinde yer alan, köy
halkının tarım yaptığı küçük tarlalar da devletleşmiş sayıldığından orman
köyleri halkı mağdur olmuştur. Bu kişiler en fazla mağdur olan gruptur.
4785
Sayılı Kanuna ve bu Kanun uygulamasına yapılan itirazlar şu ana başlıklar
altında toplanabilir:
1) Hiçbir işleme ve bildirime gerek olmaksızın devletleştirilmiş sayılan özel ormanların kanunda yazılı bir yıllık süre içinde müracaatta bulunulmadığı için devletleştirme
bedeli de ödenmeyen özel ormanların Hazine adına tescil
edilmesi.
2)Devletleştirme
bedelleri ödenmiş olsa da, ödemelerin gerçek değerin çok altında ve uzun vadede
yapılması.
3)Devletleştirilen
ormanlardan (2/B olarak), orman vasfında olmadığı için daha sonra orman dışına çıkarılan yerlerin önceki sahiplerine
iade edilmemesi.
Devletleştirme
işlemi, 4785 sayılı Kanunun Resmi Gazetede yayımlandığı gün orman idaresinin
tapu siciline yazdığı yazı ile yapılmıştır. Oysa, devletleştirilen tapuların
bazıları sadece orman alanını kapsamamakta aynı tapu sınırları içinde tarım
arazileri de vardır. Devletleştirmeden sonra yapılan orman kadastrosu ile orman
tahdit sınırları belirlenmiş, ancak orman vasfında olmayan tarım arazileri de, ormanla
birlikte, devletleştirildiği gerekçesiyle devlet malı sayılarak Hazine adına
tescil edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, orman olmadığı halde aynı tapu
kapsamında kalan tarım arazileri de devletleşmiş sayılmış ve buna göre işlem
görmüştür. Devletleşmiş sayılan bu arazilerin bir bölümü daha sonra orman
idaresince 2/B olarak orman dışına çıkarılıp işgalcilerine para ile satılmıştır. Bu şekilde
satılan arazi miktarına ilişkin veri bulunmamaktadır.
4785
Sayılı Kanun, kendisinden beklenen amaca da tam olarak hizmet etmemiştir. Kanunun
yayımı tarihinden sonra birçok orman yangınının çıkması tesadüf olamaz.
1970
Yılına gelindiğinde, başta İstanbul olmak üzere, gecekondu sahipleri ve diğer
şahıslar tarafından işgal edilen orman alanlarının 2B kapsamında orman dışına
çıkarılmasına imkan sağlamak için Anayasa değişikliği yapılmak zorunluluğu
doğmuştur.
Devletleştirme sonucu Hazine tapusu altına alınan orman alanlarının daha iyi korunacağı fikrinden hareketle çıkarılan 4785 sayılı Kanun kendisinden beklenen koruma işlevini görmemiş, pek çok kişinin mağduriyetine neden olmuştur.
II-ORMAN DIŞINA ÇIKARMA İŞLEMLERİ
1961
Anayasasında 1970 yılında yapılan değişiklik öncesi de, orman sınırları dışına
çıkarma uygulamaları var ise de bunlar, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin
Aşılattırılması Hakkında Kanun uygulaması gibi çok kısıtlı olarak yapılmıştır.
Yukarıda
da açıklandığı üzere, 1961 Anayasasındaki ormanların korunmasıyla ilgili katı hükümler
1970 yılında yapılan değişiklikle esnetilerek “Bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş…”
yerlerin orman sınırları dışına çıkarma uygulamasına imkan tanınmıştır. Milat
olarak da 1961 Anayasasının yürürlüğe girdiği 15.10.1961 tarihi esas alınmıştır.
Anayasa
değişikliği sonrası 1973 yılında yürürlüğe giren 1744 sayılı Kanunla 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 2. maddesi değiştirilmiş ve ilk defa orman sınırları dışına çıkarma işleminin
yasal temeli oluşturulmuştur. Bu kanunda, daha önce bedel ödenmeden
devletleştirilen ormanlardan 2B kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerin eski
sahiplerine iadesi öngörülmüştür. Böylece 4785 sayılı Kanunun yarattığı haksızlığın kısmen de olsa giderilmesi sağlanmıştır. Ancak, daha sonra kabul edilen kanunlarda bu
hükme maalesef yer verilmemiştir.
31.12.1982
Tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında da 1961
Anayasasındaki hüküm korunmuş bu defa milat olarak 31.12.1981 tarihi esas
alınmıştır. 1983 yılından itibaren kabul edilen 2896, 3302, 3373 ve 4999 sayılı
Kanunlar kapsamında orman sınırları dışına çıkarma işlemleri sürdürülmüştür.
2018
Yılında Orman Kanununa eklenen ‘Ek
Madde:16’ ile orman dışına çıkarma işlemleri yeni bir boyut kazanmıştır. Bu
Maddeye göre, Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla üzerinde yerleşim yeri bulunan
ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve
fiilen orman vasfı taşımayan alanlardan, sınırları Cumhurbaşkanınca belirlenen
alanlar orman dışına çıkarılıp Hazine adına tescil edilebilecektir. Bu şekilde
orman dışına çıkarılan alanın iki katı kadar Hazine arazisi Orman ve Köy İşleri
Bakanlığına ağaçlandırılmak üzere tahsis edilecektir. Burada, orman dışına
çıkarılacak arazilerin orman vasfını ne zaman kaybettiğinin önemi yoktur yani bir
milat söz konusu değildir.
2924 sayılı Orman
Köylülerinin Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun :
Bu Kanun kapsamında bazı orman köylüsüne
orman dışına çıkarılan arazi satışı yapıldıysa da uygulama çok kısıtlıdır.
Diğer bir ifadeyle, bu kanun uygulaması çeşitli nedenlerle başarılı olmamıştır.
1973 Yılından itibaren orman dışına çıkarılan yerlerin satışını düzenlemek
amacıyla kabul edilen kanunlar ya Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş veya
Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, bir kez daha görüşülmesi için,
Cumhurbaşkanınca Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir
Orman dışına çıkarılan arazilerin satışını düzenleyen
en geniş kapsamlı kanun 2012 yılında kabul edilen 6292 sayılı Kanundur. Bu
kanunun iptali için siyasi parti gruplarınca, mahkemelerce veya
Cumhurbaşkanınca Anayasa Mahkemesine gidilmediğinden kanun halen yürürlüktedir.
Kanuna göre, orman dışına çıkarılan taşınmazlar 31.12.2011 tarihinden önce
kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilerden
bu taşınmazları satın almak için süresi içerisinde idareye başvuran ve idarece
tespit edilen satış bedelini itiraz ve dava konusu etmeksizin kabul edenlere satılmaktadır.
III- DEVLETLEŞTİRİLEN ORMAN ARAZİLERİ VE
İSTANBUL HAVA ALANI
Yukarıda,
Türkiye’de orman mülkiyetinin tarihsel gelişimi ve orman dışına çıkarma
uygulamaları kısaca özetlenmiştir. Zira bu süreç anlaşılmadan İstanbul Havaalanı
arazisinin kamu eline nasıl geçtiğini anlamak ve anlatmak zor olacaktı. Aşağıda,
İstanbul Havaalanı’nın yer aldığı orman arazilerinin devletleştirme sürecini kısaca
açıklayıp, konuyla ilgili görüşümüzü paylaşacağız.
İstanbul
Havaalanı’nın inşa edildiği arazinin tamamına yakını (%97 si) orman arazisi
üzerinde, büyük bölümü de1945 yılına 4785 sayılı Kanunla devletleştirilen orman
arazileri üzerinde yer almaktadır. Hava Alanı ÇET raporuna göre toplam 7650
hektarlık alanın 6172 hektarını orman, 660 hektarını göl, 236 hektarını mera
alanı oluşturmaktadır. Göl ve mera alanları da tapu kaydında orman tapusu
içinde yer aldığından hava alanı için kamulaştırılacak alan toplam alanın yüzde
üçünden daha azdır.
Tapu
kayıtlarına göre, Havaalanı’nın kapladığı orman alanı,
Mazharpaşa Ormanı, Kulakçayır Vakıf Ormanı,
Yeniköy Devlet Ormanı, Tayakadın Köyü Ormanı, Alantepe ve Tilkiköy Çiftliği ormanlarından
oluşmaktadır. 4785 sayılı Kanunla Devletleştirilen bu ormanların devletleştirme
öncesi mülkiyet durumları ve devletleştirme kayıtları şöyledir.
Mazharpaşa
Ormanı: Mustafa Reşit Paşa varislerinden Mehmet Cemil Paşa ve diğer
varislerin özel mülkiyetinde iken 21.03.1944 gün ve 5660 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan ilanla orman tahdit sınırları belirlenmiş, 14.07.1947 tarihli olur la
15.420.-lira ödenerek devletleştirilmiştir (424 hektar,6268 metrekare ).
Kulakçayır Vakıf Ormanı: Gülşirin
Daye Hatun Vakfı adına tapuda kayıtlı iken 24.02.1947 tarihli olurla
92.940.-lira ödenerek devletleştirilmiştir(1015 Hektar).
Yeniköy
Devlet Ormanı: Maliye Hazinesi kayıtlı olduğundan Maliye Hazinesi adına tescil edilmiştir . Devletleştirildiğine dair bilgi edinilememiştir (1175 hektar, 5000 metrekare).
Alantepe
ve Tilkiköy Çiftliği Ormanları:Bu ormanların Devletleştirme kayıtlarına tarafımızdan
ulaşılamamıştır.
Tayakadın
Köyü Ormanı: Tayakadın Köyünden 101 kişi tarafından 1932 yılında satın
alınan özel orman vasfındaki tapu, 919 hektar ve 3024 metrekare olarak Eylül
1949 tarih ve 18 yevmiye no ile tapudaki alanı üzerinden devletleştirilmiş, Devletleştirme bedeli ödenmemiştir. Mahkeme
kararlarından da devletleştirme bedeli ödenmediği anlaşılmaktadır.
Devletleştirilen
tapunun orman tahdidi dışında kalan köy yerleşik alanı ve tarım arazileri Orman
Genel Müdürlüğünce yapılan kadastroyla 2B kapsamında orman dışına
çıkarılmıştır. Ancak, 2B arazilerinin satışını düzenleyen 6292 sayılı Kanunda,
orman dışına çıkarılan arazilerin eski sahiplerine iadesine ilişkin hüküm
olmadığından, köylüler oturdukları evlerin ve tarlalarının tapularını ikinci
defa parayla satın almak durumundadırlar. Evlerini tekrar satın almak için müracaat
eden köylülerin talepleri bu defa, parsellerinin ‘İstanbul Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanında kaldığı gerekçesiyle
Devletçe kabul edilmemiştir.
IV-DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:
İstanbul’un imarı için bir anayasa niteliğinde olan ve 2009 yılı haziran ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kabul edilen 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda “İstanbul’un geleceğini korumanın ilk şartı, kuzeydeki ormanların ve su havzalarının yaşatılmasıdır. Bunun için kentin kuzeye doğru büyümesi kesinlikle engellenmelidir.” ibaresi yer almaktadır. Bu planda, 3. Havaalanının Silivri İlçesi sınırları içinde yapılması için yer ayrılmıştır. Bu plan 2013 yılında değiştirilerek İstanbul Havaalanı bugünkü yere inşa edilmesine imkan sağlanmıştır.
IV-DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:
İstanbul’un imarı için bir anayasa niteliğinde olan ve 2009 yılı haziran ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kabul edilen 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda “İstanbul’un geleceğini korumanın ilk şartı, kuzeydeki ormanların ve su havzalarının yaşatılmasıdır. Bunun için kentin kuzeye doğru büyümesi kesinlikle engellenmelidir.” ibaresi yer almaktadır. Bu planda, 3. Havaalanının Silivri İlçesi sınırları içinde yapılması için yer ayrılmıştır. Bu plan 2013 yılında değiştirilerek İstanbul Havaalanı bugünkü yere inşa edilmesine imkan sağlanmıştır.
Son
50-60 yıl içinde İstanbul’un nüfusu 8-9 kat artmış, ağaçlandırılan alanlar
hesaba katılsa bile, şehrin Avrupa yakasındaki dikili orman alanı en az 9-10
bin Hektar azalmıştır.
Yukarıdaki
açıklamalarımıza göre, aşağıdaki soruların cevabını okuyucuya bırakıyorum.
-İstanbul
Havaalanı neden İstanbul’un kuzeyinde yer alan orman arazileri üzerine inşa
edilmiştir?
-Mevcut
yer, teknik değerlendirmelere göre en uygun yer midir? Diğer bir ifadeyle,
mevcut yer teknik olarak Silivri’den daha uygun mudur? Yoksa, yer seçiminde
belirleyici neden arazi istimlak maliyetinin sıfıra yakın olması mıdır?
-İstanbul
Havaalanı’nın inşa edildiği orman alanları 1945 yılında devletleştirilmeseydi,
havaalanı yine aynı yere inşa edilir miydi?
İstanbul
Havaalanı, devletleştirilen orman arazileri üzerine inşa edildiğinden, arazi
istimlak maliyeti yok denecek kadar azdır. Ancak, İstanbul Havaalanı’nın sosyal
maliyeti(Dışsal Maliyet)çok yüksektir. Bu maliyeti
gelecek nesiller ödeyecektir. Bu arada bölge insanının hak kaybı nasıl telafi
edilecektir bunu bilemiyoruz.
Yararlanılan
Kaynaklar:
1)
Osmanlı Toprak
Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması ( Kitap-Prof. Dr.Halil CİN)
2)
Tanzimattan Sonra
Türkiye’de Ormanların Hukuki Rejimi (Makale- Prof. Dr.Halil CİN)
3)
Orman ve Arazi
Mülkiyeti Uyuşmazlıkları (Kitap-Prof.Dr. Yusuf GÜNEŞ)
4)
Orman hukuku(Kitap-Prof.Dr.
Yusuf GÜNEŞ)
5)
Türk Orman
Devrimi(Kitap-Prof.Dr.Cantürk GÜMÜŞ)
6)
Türkiye’de Orman
Mülkiyeti, Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri (Makale Hüseyin AYAZ, Prof.Dr.
Cantürk GÜMÜŞ)
7)
Anayasa Mahkemesi
ve Diğer Mahkemeler Kararları
8)
Sair yasal
mevzuat
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil